SADDAM HÜSEYİN 13 YIL ÖNCE BUGÜN KURBAN BAYRAMI SABAHINDA İDAM EDİLDİ
Saddam Hüseyin'in idamının 13. yıl dönümünde torunu Mesut Uday Hüseyin yenisafak.com'a özel açıklamalarda bulundu. saddam hüseyin dönemine ve 2003'te başlayan işgal sürecine dair çarpıcı tespitlerde bulunan Hüseyin, hem Türkiye hem de iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihiyle ilgili "Osmanlı ecdadımız, Türk sancağı İslam'ın düşmeyen sancağı" ifadesini kullandı.
13 yıl önce 30 Aralık 2006 Kurban Bayramı sabahı idam edilen Saddam Hüseyin'in torunu Mesut Uday Hüseyin, verdiği özel açıklamada o günleri anlattı:
-Mesut Uday Hüseyin kimdir?
Mesut Uday Saddam Hüseyin, şehit Saddam Hüseyin'in torunu, Uday Saddam Hüseyin'den olma bir Türk vatandaşıyım.
-Bugün 30 Aralık 2019 ve 2006 yılında cereyan eden infazın yıl dönümü açıkçası 13 yıl sonra. Sizin gözünüzden Saddam Hüseyin'i ve Irak'ı dinleyelim. Konunun başında o tarafa gitmek istiyorum. Sizde 30 Aralık 2006 tarihi ne anlam ifade ediyor?
Önce şehit Saddam Hüseyin, rahmetli dedeme Allah rahmet eylesin. Irak Savaşı'nda şehit düşen ve aslında işgalciler tarafından bir soykırıma uğramış bir ülke olarak tüm şehitlerimize Allah rahmet etsin. 30 Aralık kurban bayramı sabahı aslında orada şehit edilen Saddam Hüseyin değildi aslında. Burada Müslümanlara verilen bir cevap ve o tarihin seçilmesi, kurban bayramı sabahının seçilmesi, biz Müslümanlara işte kurban ediyoruz mesajıydı aslında. Asıl mesaj, ümmetin hükümdarlarınaydı, onların sessizliğineydi. Mazlum bir halkı devletin yalnız bırakmasına bir cevaptı.Ve ondan sonraki süreç içerisinde de o sessizliğin cevabını kendi kapılarına dayanan savaşla buldular.
- O gün nasıl bir duygu içerisindeydiniz?
Yok yani haberdar olmadık, biz de medyayla beraber öğrendik. O anki hisler, bir işgal süreci var, başlamış ve devam ediyordu. Onunla beraber bir öfke tabi, hala da var da... Zaman zaman gelir o aldığım haberle, konduramazsınız gibi bir şey ama vakıf olduk sürece, olaylara, yaşananlara. Allah kendisine rahmet etsin.
-Mahkeme kararı sonucu yapılmış bir infaz olarak resmi kayıtlarda yer alıyor sonuç olarak
Evet oradaki bir işgal mahkemesinin tiyatrosuydu. Sözde hakimler olsun, işgal birlikçilerine destek verenler olsun, bir tiyatro oynandı orada. Yani bu 182 şiinin öldürülmesi davasıyla ilgili, o dönem yaşı 8 olan bir çocuğu şahit olarak mahkemede gösterdiler. Tiyatroydu, tiyatroyla karara bağladılarç
-2003'te Irak'ın içinde bulunduğu yapı ne durumdaydı, siz nasıl izlediniz o süreci?
Amerika Irak'a saldırdığında daha önce de Irak içerisinden gitmiş yapılar zaten hazırlığı yapmışlardı. 38 süper güç, modern silahlara sahip devletler koalisyon oldular tek bir orduya karşı savaştılar. Bunun içerisinde Irak ordusu, subayları generalleri, bu savaşın şehirler içerisinde bir diriliş mücadelesine dönüşeceğini zaten söylemişlerdi. Direniş, bu yıllar içerisinde arttı ve artarak da devam etti. Aslında Amerika burada kazanan değil. Amerika prestijini kaybetti. İslam dünyasına yönelik katliamlarıyla dünyaya kendini rezil etti. Amerika bu işgal sürecinde resmi rakam olarak 5000 civarlarında söylüyor ama direnişin verdiği cevap, ölü ve yaralılarla toplamda 170 bin kayıpları olduğu, 3 trilyon dolar kayıp zaten söylemişti.
-Ankara'nın Bağdat ile Washington arasında orta yolu bulma çalışmaları var. Onların da bir kısmının perde arkasıyla ilgili anekdotlara sahipsiniz. O süreci anlatabilir misiniz?
İşgalden önceki süreç içerisinde sayın Recep Tayyip Erdoğan, bakanlardan Kürşat Tüzmen beyi Irak'a gönderiyor. Biz işgal gerçekleşmeden aracı olalım, elimizden geleni yapalım, girişimlerde bulunalım diyerekten gönderdiğini biliyorum. Kürşat Tüzmen bey Bağdat'a gittiğinde dedemle görüşmelerinde Türkiye'den bu sebeple geldiğini Sayın Erdoğan'ın da bu savaşa karşı olduğunu, bunu durdurabilmek adına üzerimize düşen ne varsa biz hazırız, mesajıyla geldiğini kendisine söylemiş. Bunlar Irak'a saldırmaya karar vermişler, bu kararı almışlar demiş. Tüzmen beyle oturup albümlere fotoğraflara bakmışlar daha sonra.
-İlişkiler Erbakan dönemine dayanıyor. Oralara dair anekdot var mı paylaşabileceğiniz?
Rahmetli Erbakan'ın rahmetli dedemle özel bir dostlukları vardı. Samimiyetlerini fotoğraflardan, masalardaki konuşmalardan biliyoruz. Erbakan, TBMM'deki konuşmalarında, Irak'la ilgili açıklamalarında Amerika'ya olan tavrı, Irak'ın işgali, insanları katletmesine yönelik, ümmetin sahiplenici, bölgenin abisi olan Türkiye'nin büyüklüğünü yansıtabilecek açıklamaları var. Bunlar gönlümüzde yer etti.
-Saddam Hüseyin PKK'yı destekledi mi?
Bu haberler, nereden çıktığına bağlı. Batı tandaslı mı? Türkiye'den mi çıktı? Türkiye'den çıktığını sanmıyorum. Ama işin aslı o değil. Türkiye ile Irak arasında sınır ötesi anlaşmalar mevcut. Türkiye'nin meşru müdahalelerinde Bağdat sürekli Türkiye'yi BM'ye şikayet eder, kınama gönderirler. Türkiye burada terörle mücadele yapıyor, terörle mücadelesinde Türkiye'ye destek olmayı bırakın köstek olmaya çalışıyorlar. Irak böyle değildi. Operasyon yapabilirsiniz diye mutabakat var. Türkiye bu mutabakatı Bağdat'ın gerçek rejimi tarafından, gelen hangi hükümet olursa olsun iptal edemez. Çünkü burada bir savaş, işgal oldu, bu savaşın sonunda bir anlaşma yok sonuçta. Irak, BM üyesi bir devlet, ülkeye savaş açılıyor, ve bunun sonunda karşılıklı bir alaşma metni yok. O nedenle Bağdat hükümetinin Türkiye ile sınır ötesi operasyon anlaşması devam ediyor biz de destekliyoruz. Gelen kukla hükümetlerin bununla ilgili hükmü olamaz. Türkiye terörle mücadelesine kararlılıkla devam ediyor. 96 senesinde de Irak ordusu ve Barzani güçleri PKK'ya operasyon yapmıştır. O bölgede istenmediğine dair beraber operasyonlar yapılmıştır. 91 körfez savaşı sonrası oluşan çevik kuvvet boşluğunda Bağdat, Türkiye'ye gelin bu boşluğu doldurun diye teklif sunmuştur. Ama onlar Amerikayla aldığı karardan dolayı bu teklife yanaşmamışlar.
-Türkiye'ye karşı bir kırgınlığınız var mı?
Ben geçmişe değil geleceğe bakıyorum. Benim gündemimde olan, Irak'ta insanlar yerlerinden edildi, çadırlarda yaşayan yüz binlerce insan var, ben onları düşünüyorum. Onların geleceğini düşünüyorum, geçmişte şu olmuş bu olmuş ona biz bakmıyoruz. Irak direnişi de öyledir, Türkiye'ye her zaman bölgenin abisi gözüyle bakar. Mevcut gerçeklik ne ve bundan sonra Irak için ne fayda sağlanabilir biz ona bakıyoruz.
-Babanız ve amcanızın girdiği bir çatışma, evlerinin basılması olayı var, o günü anlatır mısınız?
Çatışma sonucu onlar şehit düştüler. Burada onların yerini para karşılığı ihbar eden Esed rejimidir. Esed rejimiyle biz düşmanız. Bizim parti yetkililerini hapishaneye atmışlardır. İhbar edip para karşılığı hainlik yapmışlardır.
-Sizin gözünüzden Saddam Hüseyin nasıl bir insan?
Batı, istemediği yönetimlere diktatör resmi çizer. O kişiyi canavarlaştırıp ortaya bir canavar çıkartırlar. Kendisine ve ailesine saldırırlar. Dedem kız çocuklarına çok düşkün bir aile babası, aile içinde de hukuk var, kendisi zaten hukukçu, aile içinde babaannenin sözü geçer. Bahsettikler Saddam Hüseyin çok farklı. Ama tabi devlet işlerinde serttir. Aile içerisinde kadınlar daha söz sahibidir. Haksızlığa tahammülü yoktu. Babam, Erbil ya da Musul'a ziyareti sırasında askeri noktadan geçiyor, asker de kimlik soruyor kendilerine. Babam da askere sen bana nasıl kimlik sorarsın diye askere tokat atıyor, bu olay dedemin kulağına gidiyor. Dedem bir süre sonra babamı da alıp askerin bulunduğu birliğe gidiyor, askeri çağırıyor. Askere diyor ki sen de tokat at, asker tabi yavaş vuruyor, hızlı vuracaksın diyor. Daha sonra babamla asker arasında oradan bir dostluk başlıyor. Ailede kayırma yapmak hiç sevmediği şeyler. Bir güç etrafında bunu kimsenin kullanmasına müsaade etmiyor. O anlamda devlet işlerinde sert.
-Babanızla ve dedenizle ilgili dublör iddialarının aslı var mı?
Bahsedilen kişiyi biliyoruz, gördük. Aileye yakın isimlerdendi, tanımadıklarını söylediler. Var diyenler oldu. Dublör değil de güvenlik tedbirleri çok fazlaydı. Bir yerdeyken başka yerde deniyordu güvenlik için. O zaman d insanlar bundan iki tane mi var diye düşünüyordu. Burada her yerde ben varım mesajı veriliyor aslında.
-Halepçe çok tartışma konusu. Bölgedeki Kürt nüfusunun da Saddam Hüseyin'e yönelik aleyhtarlığından söz edilir. Halepçe katliamından söz edilir. Bununla ilgili paylaşabileceğiniz spesifik bilgiler var mı bizimle?
Halepçe'de yaşananlar, mazlumlara yönelik katliamın müsebbibi İran ordusudur. İran ordusu subaylarının gerçekleştirdiği bir operasyondu. O saldırıda Irak askerleri de şehit düşmüştür. Onların da belgeleri var. Resimleri var aynı gün aynı saatte olduğuna dair. Irak'ta olmayan kimyasal silahlar Halepçe'de nasıl ortaya çıkıyor? Amerika kimyasal silah var yalanıyla hazırlanmış raporlarla geldi Irak'ı işgal etti. Bu kimyasal silahları bulamadı. Bu bulunamayan kimyasal silahlar Halepçe'de mi ortaya çıktı. Bir de İran'a bakmak lazım. Bunların kimyasal silahlarına, bunların uranyum zenginleştirmelerine bakmak lazım. Dünyanın gözünün önünde bunları yapan bir İran var. Ülkesi işgal edilen, kimyasal silahlar bulunamayan bir Irak var. O zaman da söyledik, bunları yapanın İran olduğunu. Hatta Lahey'de açılan davalarda, Saddam Hüseyin adına hiçbir şey yok. Belge yok.
-Bir sonuç alınamadı yani?
Alamazlar. Çünkü dönemin şahitleri, konuyu bilenler ülkede biliyorlar her şeyi. Ama işte bir algı yaratılmış. O algıyı da kırmak zamanla, belgelerle, dokümanlarla, bilgilerle, Irak'ın toparlanma sürecinde bunların hepsi tekrar ortaya çıkar.
-2003 öncesi ve 2003 sonrası olarak ayırmak istiyorum. Pek çok eleştiri var dedeniz dönemine. İran'la savaş, Kuveyt'in işgali... Ancak 2003'ten bugüne kadar gelen süreçte bir dönem dedenizin iktidarına karşı meydanlara inen insanlarla ilgili bazı haberler görüyoruz. Örneğin heykel yıkılması olayında ilk balyoz darbesini vuran kişinin pişman olduğuna yönelik beyanları var. 2003 öncesi ve sonrasından memnun olanlar var olmayanlar var. 2003 öncesi ve sonrasını refah seviyesini ele aldığımızda nasıl bir değişim var?
2003 sonrasını yeni jenerasyon, savaş ve işgalle birlikte büyüdü. Şimdi işgal ve savaşla büyüyen jenerasyon 2003 öncesini annesinden babasından dinliyor. Şimdi gençler eğitime gittiğinde para ödüyor. Gerçi para da kazanamıyorlar. Hastaneye gittiklerinde para veriyorlar. Şimdi bakıyor gençlik, biz bunlara para veriyoruz birşey de alamıyoruz zaten. Babalarına annelerine sorduklarında, "Oğlum 2003 öncesinde biz bunlara para vermezdik. Eğitime para vermezdik, sağlığa para vermezdik. Her ay un çuvallarıyla yağlarla, devlet her aileye katkı sağlardı. Bunları alırdık, 2003 sonrası gelen rejimler bu işgal hükümetleri ülkeye bir çivi çakmamışlar. Ne eğitime ne sağlığa. Yolsuzlukların haddi hesabı yok. 2017 senesinde, 3 kalem mala kavun karpuz domatese, 4 buçuk milyar dolar yolsuzluk yapılmış. Tabi burada İran, Irak'ın ekonomisin, tarımını sanayisini bitirdi. Bakıyorsun balık havzalarını zehirlemişler, balık yok İran'dan alınacak. Tarıma bakıyorsun, tarım alanlarını işlevsiz hale getirmişler. Bağları bahçeleri yakıyorlar. Çiftçiyi çalıştırmıyorlar. "İran'dan alınacak" diyorlar. Aynısını Türkiye'ye de yapıyorlar. Türkiye'den yumurta ithalini yasaklamışlar. İran "Ben satacağım" diyor. "Her şeyi ben yapacağım" diyor. Ama şimdi onlar bitiyor. İran'dan tek bir iğne dahi alınmayacak.
Kaynak: Yeni Şafak